› Forumlar › Su, bilinen tüm yaşam fonksiyonları için hayati öneme sahip doğal bir kaynaktır
- Bu konu boş.
- Gönderi
-
- Eylül 13, 2022: 11:42 am
İnsan kullanımı, ekosistem kullanımı, ekonomik kalkınma, enerji üretimi, ulusal güvenlik gibi suyun gerekli olduğu birçok alan vardır. İnsanların temel yaşam kaynaklarından biri olan sağlıklı içme ve kullanma suyunun sürekli olarak temin edilmesi tüm ülkelerin öncelikli konuları arasında yer almaktadır.Dünyada mevcut su miktarı yaklaşık 1.4 milyar km3 olup, bunun %97.5’den fazlası tuzlu su, %1.76’sı donmuş alanlarda bulunan su, geri kalanı yer altı suları olup, %0.4’den az kısmı ise tatlı su olarak nehirlerde, göllerde, depo ve barajlarda, toprak ve bataklıklarda, atmosferde ve canlı organizmalarda bulunmaktadır. Bu nedenle insanların kolaylıkla yararlanabileceği elverişli tatlı su miktarı oldukça azdır.
Bunun yanında nüfus artışı, iklim değişiklikleri bilinçsiz ve yanlış kaynak kullanımı sonucunda tüm dünyada su sıkıntıları ortaya çıkmaktadır. Dünyada yaklaşık 1.1 milyar insanın yeterli temiz içme veya kullanma suyundan yoksun olduğu bildirilmektedir. Mevcut verilere göre her yıl yaklaşık 5 milyon insanın su kirliliği ile ilgili hastalıklardan öldüğü ve 2025 yılında dünya nüfusunun üçte birinin şiddetli derecede su sıkıntısı çekeceği tahmin edilmektedir.Sağlıklı içme ve kullanma suyu temini başta büyük şehirler olmak üzere tüm yerleşim birimlerinde insan yaşamı için stratejik önem sahiptir. Günümüzde özellikle metropoller artan nüfusun sağlıklı su gereksinimini karşılamak için gerekli kısa, orta ve uzun vadeli önlemleri almak ve projeksiyonlar yapmak durumundadır. Bu program ve öngörülerin zamanında ve rasyonel yapılamaması sonucu özellikle sıcak mevsimlerde uygulanan uzun süreli su kesintileri beraberinde önemli salgın hastalıkların ortaya çıkma riskini arttırmaktadır.
Su Kaynakları
Su ve sağlık arasındaki sıkı ilişki düşünüldüğünde, temiz ve güvenilir su elde edilmesi oldukça önemlidir. Bunun içinde su kaynaklarının iyi bilinmesi ve değerlendirilmesi gerekir. Başlıca su kaynakları meteor, yeryüzü ve yer altı sularıdır.
I. Meteor suları
Bu sular yağmur ve kar sularıdır. Erimiş maddeleri çok az bulundururlar. Doğa sularının en temizleridir. Fakat geçtikleri hava tabakalarından oksijen ve azot gazlarını, havaya karışmış olan karbondioksit, azot oksit, amonyak vb. gazları, havada bulunabilen radyoaktif serpintileri, endüstri dumanlarını beraberce sürüklediklerinden daha havada iken hijyen bakımından içilemez haldedirler.
II. Yeryüzü suları
1. Akar sular: Bunlar mevsimlere göre yağmurlar, karlar ve yer altı sularıyla beslenen ve yeryüzünde hareket halinde bulunan sulardır. Hareketleri sırasında bazı yabancı maddeleri fiziksel ve kimyasal olarak erimiş ve süspansiyon olarak yapılarına alırlar. Önemli miktarda organik maddeleri de beraberlerinde sürüklerler.
2. Durgun sular: Bunlarda kendi arasında ikiye ayrılabilir. Doğada bulunan durgun sular (deniz, göl, bataklık suları) ve insanlar tarafından hazırlanan durgun sular (baraj, havuz, depo suları)
III. Yeraltı suları
Bunlar yağmur veya kar halinde yeryüzüne düşen, toprağın yapısına göre derinlere doğru sızarak veya serbestçe geçerek, yer altında su geçirmez bir tabaka üzerinde toplanan ve kendilerinden kaynaklar veya kuyu ya da artezyen şeklinde yararlandığımız sulardır. Bu tip suların hijyeni toprağın yapısına bağlı değişkenlik gösterdiği için kullanılmadan önce hijyenik kalitelerinin araştırılması gerekmektedir.
Suların Özellikleri
İyi özellikteki su; doğal ve içimi hoş olmalı, ağızda ekşi, acı, tuzlu, madeni bir tat bırakmamalıdır. Suyun lezzeti, suda erimiş oksijen ve karbondioksit gazlarına, içinde bulunan diğer kimyasal maddelere ve sıcaklığına bağlıdır. Çok soğuk ve çok sıcak sular susuzluğu gidermezler. İdeal içme suyu sıcaklığı 7-12°C arasındadır. İçme ve hatta kullanma sularının bulanık olmaması suların ilk hijyen şartıdır. Suyun rengi suda bulunabilecek organik ve inorganik maddelerden bazen de suya karışmış erimiş kimyasallardan ileri gelir. Az miktarlarda su renksizdir. İyi özellikteki su kokusuzdur. Suyun pH değeri nötr veya hafif alkali olmalıdır. Kaynak sularında pH 7.0-8.5, içme ve kullanma sularında pH 6.5 ile 9.2 arasında olmalıdır. Suyun fazla alkali olması organik maddelerin parçalanma ürünlerinden kaynaklanabilir. Asiditesi yüksek sular koroziv özellik taşırlar. Suların kimyasal özellikleri arasında yer alan sertlik, su içerisinde çözünmüş kalsiyum ve magnezyum tuzlarından oluşur. Suyun sertliğinin sağlık üzerine zararlı bir etkisi yoktur ancak kullanım yönünden çeşitli sorunlar oluşturabilir. Çok sert sular fazla sabun sarf edilmesine neden oldukları için temizlik açısından kullanımı sınırlandırırlar, endüstriyel açıdan da elverişsizdirler. Fazla sert sular mideye ağır gelmekte ve sindirimi zorlaştırmaktadır. Yumuşak sular ise karbondioksit yönünden zengin oldukları için koroziv etkilidirler. Yumuşak veya orta sertlikte sular içme ve kullanma açısından en uygunudur.
Su Hijyeni
Su hijyeni, sadece içmek için kullanılan suyun niteliklerinin iyi olması anlamına gelmez. Aynı zamanda yıkama, mutfak ve ev işlerinde ve özellikle gıda işletmelerinde kullanılacak suların niteliklerinin tespiti, su kirlenmesinin önlenmesi ve suların dezenfeksiyonu işlemleri de bu kapsamda yer almaktadır. Temiz su; patojen mikroorganizmaları ve zararlı kimyasalları içermeyen, sağlıklı su ise temiz olan ve yaşam için gerekli mineralleri optimal düzeyde içeren su olarak tanımlanabilmektedir.
Suların kirlenmesi çeşitli şekillerde olmaktadır. Bunlardan endüstriyel kirlenmede; fabrika atıkları (civa, petrol, boyalar, vb.) rol oynar. Evsel kirlenme, lağımlar ve çöpler aracılığıyla su kaynaklarının kirlenmesidir. Bir diğer kirlenme sebebi tarımsal kirlenmedir ve kimyasal gübreler ile çeşitli ilaçların (DDT vb.) sulara karışması sonucu olmaktadır.
İçme suyu, fekal-oral bulaşma zincirinin en önemli halkasıdır. Gelişmekte olan ülkelerde hastalıkların yaklaşık % 80 ‘inin su ile ilişkili olduğu ortaya konmuştur. Suyla insanlara geçebilecek patojenler arasında çeşitli bakteriler, bağırsak parazitleri ve virüsler yer almaktadır.
Su kaynaklı infeksiyonlar arasında bakteriyel olanlardan Salmonella, Eschericha coli, Shigella, Vibrio cholerae ilk sıralarda yer almaktadır. Bunun yanında Cryptosporidium, Giardia ve amipli dizanteri gibi paraziter infeksiyonlar da su ile insanlara geçerek hastalık meydana getirmektedir. Hepatit A ve Norwalk virüs gibi virüslerin de en önemli bulaşma yolları yine sudur. Bazı alglerde oluşturdukları toksinler nedeniyle su kaynaklı hastalıklara neden olabilmektedirler.
Salmonella Typhi’ nin neden olduğu tifo su kaynaklı infeksiyonlar içinde oldukça sık gözlenmektedir. Dünyada her yıl tahminen 16 milyon insanın tifodan etkilendiği ve bunların 600.000’inin ölümle sonlandığı bildirilmektedir. Sistemik özellikteki tifo infeksiyonlarında klinik semptomlar 1-4 hafta arasında sulu diyare, konstipasyon, yüksek ateş, bulantı, karın ve baş ağrısı ile ortaya çıkar.
Su kaynaklı S. Typhi infeksiyonları özellikle kanalizasyon sularının içme sularına karıştığı durumlarda ortaya çıkmaktadır. Yine böyle suların gıdalara direkt olarak veya gıda hazırlanan yerlere teması sonucunda etken insanlara geçebilmektedir. Gerek Salmonella infeksiyonlarının gerekse su kaynaklı diğer bazı hastalıkların ortaya çıkmasında gıdaların kontamine su ile doğrudan bulaşması veya gıda işletmelerinde kontamine suların kullanılmaları hastalık etkenlerinin su vasıtasıyla gıdalara, gıdalardan da insanlara geçmesine neden olmaktadır. Dolayısıyla gıda işletmelerinde kullanılan suyun kalitesi güvenli gıda üretimin en önemli koşullarından birini oluşturmaktadır.
Bazı tip E. Coli infeksiyonlarının sanitasyonun yetersiz olduğu durumlarda ve sıcak mevsimlerde yaygın sağlık sorunlarına neden olduğu bilinmektedir. Bu bağlamda dışkı ile kontamine gıda ve su bulaşmadaki önemli kaynağı oluşturmaktadır.
Shigella, insanlarda mukuslu veya kanlı diyareye neden olan bir etken olup, oluşturduğu hastalığa basiller dizanteri veya shigellosis adı verilir. Gelişmiş ülkelerde su ile bulaşma büyük ölçüde kontrol edilmesine karşın, gelişmekte olan ülkelerde bulaşmanın en büyük kaynağını dışkı ile kontamine su oluşturmaktadır.
Kolera infeksiyonları esas olarak fekal-oral yolla oluşmaktadır. Etkenin en önemli kaynağı kontamine sudur. Özellikle kanalizasyon ile karışık içme suyu tüketilmesi, kontamine içme suyu ile yıkanmış gıdaların (salata, meyve, sebze vb.) veya yetersiz pişirilmiş ya da rekontamine olmuş deniz ürünlerinin tüketimi infeksiyona neden olmaktadır. Asya ve Güneydoğu Asya’daki V. cholerae olgularının çoğu kontamine sulardan avlanan balık, istiridye ve diğer kabuklu deniz ürünleri ile insan veya su vasıtasıyla kontamine olan soğuk et, pirinç, meyve ve sebze (özellikle salata) tüketiminden kaynaklanmaktadır. Kolera infeksiyonlarına daha çok yaz aylarında rastlanmaktadır.
Amipli dizanteri (amebiazis) Entamoeba histolytica’nın neden olduğu dünyanın bir çok bölgesinde oldukça yaygın olarak görülen bir infeksiyondur. Hastalığın insanlara bulaşması yetersiz personel ve su hijyenine bağlı olarak fekal-oral yolla insandan insana olmaktadır. Kistlerle kontamine içme suyu önemli bulaşma kaynağıdır ve kistler suda 30 güne kadar yaşabilmektedirler. Klinik belirti gösterenlerde semptomlar, mukus ve kanlı diyare ile karakterizedir.
Giardiazis, Giardia duodenalis protozoonunun kistleri, özellikle küçük çocuklarda yaygın görülen bir infeksiyondur. Bulaşmada kontamine su veya kontamine su ile yıkanmış çiğ sebze-meyve, salatalar, dondurma ve infekte personel önemli kaynağı oluşturur. İnkübasyon süresi 1-2 haftadır. Semptomlar bulantı, iştahsızlık, karın ağrısı, halsizlik, gazlı ve kötü kokulu sulu diyaredir.
Kriptosporidiozis etkeni olan Cryptosporidium parvum’un infektif formları infekte konakların dışkıları ile çevreye bırakılan ookistler sulu veya rutubetli koşullarda haftalarca veya aylarca canlılığını korur . Bu nedenle bulaşmada fekal-oral yol önemlidir. Özellikle kontamine içme suları parazitin insanlara geçişinde büyük rol oynar. Hastalıkta inkübasyon süresi 2-10 gün, hastalığın süresi 9-23 gündür. En belirgin hastalık belirtisi diyaredir.
Viral hepatitler içerisinde fekal-oral yolla bulaşan Hepatit A virüsü ile su ile bulaşan Hepatit E virüsü önemlidir. Alınan doza bağlı olarak Hepatit A, genelde 2-7 hafta arasında değişen inkübasyon periyodunda, sarılık, iştahsızlık, genel durum bozukluğu, düşük dereceli ateş, mide bulantısı, abdominal kramp, kusma ve baş ağrısı ile hafif seyirli bir hastalık tablosu oluşturur. Kontamine içme suları bulaşmada önemli kaynağı oluşturmaktadır.
Sularda bulunan çeşitli inorganik maddelerde, suyun hijenik kalitesi açısından önemlidir. Bunlar arasında nitrat, nitrit, floridler, çeşitli metaller yer almaktadır. Nitratlar parçalanmış organik maddelerin azotlarının oksidasyonu ile tamamen mineralize olmuş kirlilik bakımından zararsız hale gelmiş ürünlerdir. Yetişkin bir insan için sağlık problemi oluşturmaz. Ancak bebeklerde siyanoza neden olabilmektedir. Nitrit, organik maddelerin parçalanması sonucunda oluşan amonyağın, inorganik bileşiklere dönüşümüdür. Fekal kaynaklı bulaşmanın işareti olması nedeniyle içme sularında nitrit bulunmamalıdır.
Çoğu çevresel kirlenmeye bağlı olarak suya ve gıdalara bulaşan ağır metaller sağlık yönünden önemli sorunlar oluşturabilmektedir. Doğal sularda çok düşük konsantrasyonlarda bulunan krom, içme ve sulama sularında toksik etkisi sebebi ile istenmez. Su ortamlarına metal işletmelerinden, deri, boya ve cam endüstrilerinden verilen atık sularla ulaşmaktadır.
Korozyonu önlemek amacıyla metal yüzeylerine ince bir tabaka halinde kaplanan kadmiyum (Cd), plastik renklendirici gibi amaçlarla kullanılmakta ve endüstri atıklarından her yıl su ortamlarına büyük miktarlarda boşaltılmaktadır. Kadmiyum içme suyunda galvanize boruların bozulması ve endüstri atık sularının karışmasıyla bulanabilir. Doğada çinko ile birlikte bulunan kadmiyum, maden filizlerinin eritilmesi ile toprağa, suya ve atmosfere geçer. İnsan ve hayvanlar için oldukça toksik olduğu için sularda bulunmaması gerekmektedir. Su ile vücuda alındıktan sonra böbreklerde akümüle olduğundan böbrek fonksiyon bozuklukları ve buna bağlı olarak kemiklerde patolojik değişimler görülebilir. Kronik zehirlenme söz konusudur ve gizli olarak seyreder. Kronik zehirlenmenin belirtileri arasında akciğerlerde amfizem, anemi, osteomalazi bulunur.
Doğal su ortamlarında çok düşük konsantrasyonlarda bulunan kurşun; sulara patlayıcı madde üretimi, plastik endüstrisi, farmasötik endüstrisi, fotoğrafçılık işlemleri ve boyalardan geçmektedir. Kurşun tuzları suda renk ve bulanıklık gibi herhangi bir görünüş değişikliği yapmadığı gibi koku ve lezzetini de bozmaz. Bu nedenle farkına varılmadan içildiğinde vücutta birikerek zehirlenmelere neden olabilir. Kurşun önemli bir enzim inhibitörüdür. Kronik zehirlenmelerde semptomlar kemik ve kemik iliğine lokalize olmuştur. Anemi, nörolojik fonksiyon bozuklukları, hafıza kaybı, görme bozukluğu, depresyon ve heyecan hali gibi birçok belirti şekillenebilir. Kemiklerde depolanan kurşunun ani mobilizasyonu sonucu akut zehirlenmelerde oluşabilir.
Bir diğer ağır metal de arseniktir. Gerek doğal gerekse yapay kaynaklardan çevreye yayılır. Toprak ve kayalardan, endüstriyel atıklardan ve özellikle arsenikli herbisit ve insektisitlerin kullanıldığı alanlardan sulara geçebilir. Dünyanın pek çok bölgesinde içme sularında yüksek düzeyde arsenik saptanmıştır. İçme sularında arsenik konsantrasyonu 0.5-1.0 mg/l olduğu zaman zehirlenmeye neden olur ve genellikle akut formda görülür. Belirtiler alınan doza bağlı olarak değişir. Çocuklarda karaciğer büyümesi, anemi ve lökosit sayısında azalma görülür. Ayrıca melanozis, beyaz çizgili tırnaklar görülebilir. İnorganik arsenik teratojenik, mutajenik ve karsinojenik etkiye sahiptir.
Bakır, civa, nikel, antimon gibi diğer bazı ağır metaller de doğal sulara endüstri atıklarından karışabilir. Bu metaller de toksisite oluşturduğu için, su ortamlarında istenmezler.
Suda bulunarak insan sağlığına olumsuz etkilere neden olabilecek diğer kirleticilerden biri de radyonüklitlerdir. ݬnsanların maruz kaldığı doğal radyasyon dozuna önemli katkılar, su ve beslenme zinciri yoluyla insan vücuduna alınan radyum, sezyum ve polonyum gibi radyoaktif maddelerden gelmektedir. Radyonüklitler, doğada kendiliğinden var olan ve çeşitli şekillerde sulara karışabilmeleri yanı sıra, nükleer testler ve nükleer reaktör kazaları sonucunda atmosferdeki radyoaktif fizyon ürünleri ile kontamine olmuş toz bulutları radyoaktif yapılar halinde yeryüzüne inerek, özellikle toprakların ve suların kirlenmesine yol açmaktadır. Kuyu suyu gibi derinden gelen sular, radon gibi çeşitli radyonüklitler yönünden risk taşımaktadır. Radyoaktif bileşikler ile kontamine olmuş sular sadece içme suyu olarak tüketildiklerinde değil, kullanma suyu şeklinde değerlendirilmeleri halinde de olumsuz etkiler gösterebilmektedir. Bu tip sulardan kaynaklanabilecek en önemli sağlık sorunu kanser riskinin artışıdır. Yapılan bir çok çalışmada, radonun sigaradan sonra akciğer kanserine neden olan ikinci önemli bileşik olduğu ve mide kanseri riskini arttırdığı tespit edilmiştir.
İnsan sağlığının korunması amacıyla suların fiziksel, kimyasal, mikrobiyolojik ve radyolojik limit değerlerinin aşılmaması gerekmektedir. Suyla geçen infeksiyonların önüne geçilmesi büyük ölçüde suyun mikobiyel kirliliğinin önlenmesi, suyun dezenfekte edilmesi ile sağlanabilir.
Kimyasal parametrelerden amonyak, nitrit ve organik maddeler için sarf edilen oksijen miktarı, mikrobiyolojik parametrelerden E. coli, enterokok ve koliform bakterilerin düzenli aralıklarla izlenmesi gerekmektedir. Bu parametreler suyun mikrobiyolojik yönden kirlilik indikatörleridir. İlgili mevzuatta belirtilen sınır değerlerin aşılması durumunda müdahale edilmeli ve su sanitasyon çalışmaları başlatılmalıdır.
Filtrasyon ve diğer fiziksel arıtım işlemleri suyu ancak 95-99.5 oranında temizleyebilmektedir. Bu nedenle sular etkin bir dezenfektan ile dezenfeksiyona tabi tutulmalıdır. Suyun dezenfeksiyonunda; klor, kireç kaymağı, kloraminler, klordioksit, çamaşır suyu, iyot, potasyum permanganat, ozon ve ultraviyole ışınları kullanılabilir. Klor içerikli dezenfektanlar, suyun işlendiği tesisten kullanıcıya ulaştığı çeşmeye kadar sürekli dezenfeksiyon sağlayan tek yöntemdir. Klor primer ve rezidüel etkiye sahip bir dezenfektandır ve çok yönlü (algisit, mikrobisit, okside edici vb.) etki gösterir.
Sonuç olarak, özellikle hijyenik içme ve kullanma suyu temininin stratejik öneme sahip olması noktasından hareketle, bu konuda sorumluluk taşıyanların gerekli önlemleri zamanında alması, altyapının iyileştirilmesi ve kayıpların en alt düzeye indirgenmesi, suların fiziksel, kimyasal ve mikrobiyolojik kontrollerinin ulusal-uluslar arası regülasyonlar doğrultusunda periyodik olarak yapılması ve toplumun su kullanımı ve tasarrufu konusunda bilinçlendirilmesi büyük önem taşımaktadır.
Etiket: su hijyeni, suyun önemi
- Bu konuyu yanıtlamak için giriş yapmış olmalısınız.